İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 15.08.2022 tarih ve 1113 sayılı yazısına konu h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 02.08.2022 tarihinde saat 11:00’da yayınladığı "Medya Mahallesi" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere; h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 02.08.2022 tarihinde saat 11:00’da yayınlanan, sunuculuğunu Ayşenur Arslan'ın yaptığı, gündeme ilişkin konuların değerlendirildiği "Medya Mahallesi" adlı programda, geçen diyaloglarda; “Bak ben kendi adıma bütün siyasetçileri, 15 yaşındaki bir çocuk gözüyle izlerim. Ben bir çocuk olsaydım bunlardan nasıl etkilenirdim duygusuyla bakardım. Ben bu ülkenin evlatlarının hala yeterince delirmediğini düşünüyorum, akıl sağlığını biraz koruyabildiklerini. Çünkü bir ülkenin başında bu kadar aklını kaybetmiş, terbiye sınırlarını bütünüyle kaybetmiş, zerre kadar olgunluk barındırmayan siyasetçilerin konuşmalarına bakan çocukların hala efendiliğini koruyor olduklarını düşünüyorum. Yani Süleyman Soylu'ya bakıp 15 yaşındaki bir çocuk Süleyman Soylu'ya rağmen terbiyesini koruyor, efendiliğini koruyor. Tayyip Erdoğan'a rağmen bu ülkede insanlar vahşileşmiyorlar, hala durabiliyorlar. Çünkü bir ülkenin Cumhurbaşkanı belden aşağı konuşuyor, açık açık yalan söylüyor, iftira atıyor, düşmanlaştırıyor, ötekileştiriyor, dışlıyor, bölüyor, hakaret ediyor. Şimdi bunu izleyen 15 yaşındaki çocuk bakıyor, demek ki makbul olan bu üsluptur diyor....Aynen böyle ama, ben de dedim ki şaşırdım dedim savcıya. Niye dedi? Dedim ya benim çok daha sert konuşmalarım var, ben onlardan dolayı çağırmışsınız diye zannettim ama yalan söylüyorun dedim bir suç isnadı olabilir mi? Sustu savcı. İsterseniz davayı açın dedim, ben ne kadar yalan söylediğini ispat edeyim. Yüzlerce! Bir Cumhurbaşkanı yalan, yani ben saygımı elden bırakmasam gerçeği, yani saygılı davranayım dersem, gerçeği konuşmuyor diyebilirim. Daha diplomatik, politik bir dil kullanabilirim ama Cumhurbaşkanı politik bir dil kullanmıyor. Cumhurbaşkanı kendisine saygı duymuyor ki biz ona saygı duyalım. Bir insan, çok güzel bir söz vardır. Kendisine saygı duymayana kimse saygı duymaz. Önce kendisine saygısı duy... kendisine saygı duymak ne demek? Sözlerine dikkat etmesi lazım, üslubuna dikkat etmesi lazım, konuşmalarına dikkat etmesi lazım, toplumu bölüp bölmediğine, hukuka uyup uymadığına, demokrasiye uyup uymadığına, söylediklerinin ne kadar gerçekle bağının olup olmadığına dikkat etmesi lazım. Yani mesela diyelim ki burada bir yalan söyleyebilirim ama eve gidip aynaya baktığımda ben nasıl bir insanım demiyorsam, kendime saygım yok demektir. O yalandan önce kendim utanmıyorsam, söylediğim o yalandan veyahut diyelim ki burada toplumu ayrıştırıcı, bu ülkenin aleyhine olacak bir cümle ettim, eve gittim. Aynaya baktığımda ya ben nasıl bir insanım, bu ülkeye bu kadar kötülük yapıyorum demiyorsam benim kendime saygım yok. Şimdi ben niye burada yalan kelimesini niye bu kadar rahat kullanıyorum çünkü o dava, açamadılar davayı, dava devam etmedi. Çünkü savcıya dedim ki açın, açabilirsiniz benimle ilgili davayı. Ben mahkemede Sayın Cumhurbaşkanının ne kadar çok yalan söylediğini belgeleriyle ortaya koyacağım....Aynen, aynen ben de öyle dedim, açın açın dedim, ben kaç tane yalan söylediğini ispat edeceğim. Çünkü bunu ben hakaret olsun diye de... Ben Cumhurbaşkanına karşı bir saygısızlık, terbiyesizlik yapmıyorum. Cumhurbaşkanı kendine yapıyor bunları. Ben onu da, bak sen kendine bunları yapıyorsun diyorum. Buradaki amacım Cumhurbaşkanı da değil yani Tayyip Erdoğan da değil. Cumhurbaşkanlığı makamının bir saygınlığı olması lazım. O saygınlığı yerle bir etti, kurallara uymamasının sonucunda bugün Esin Hoca o tehditleri alıyor. Ülkelerde olur, ben bütünüyle bunu Erdoğan yaptı demiyorum. Bütün ülkelerde bir deliler vardır, aklını kaybetmiş olanlar, hukuku zorlayanlar vardır ama caydırıcılık vardır.” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Bilindiği üzere, demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Öyle ki, medyanın yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü güç olduğu otorite tarafından kabul edilmektedir. Günümüzde medyanın gücünün artması ile medya mensuplarının sorumluluklarının da aynı ölçüde arttığı bir gerçektir. Medya mensuplarının kişi, kurum ve kuruluşları eleştirmesi; onların söz ve eylemleri hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi tabii bir durumdur. Medyanın toplum üzerindeki büyük etkisi bir takım ahlaki sorumluluklarının doğmasına sebep olmuştur. Bu sorumlulukların bir kısmı kişilik haklarına saygılı olmayı kapsamaktadır. Medya mensuplarının kişi ve/veya kuruluşları eleştirme hakları bulunmaktadır. Ancak bu haklarını kullanırken kişi kurum veya kuruluşların haklarının gözetilmesi önem arz etmektedir.
Anayasa'nın "Genel esaslar" başlıklı birinci kısmında yer alan 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik bir hukuk devleti olduğu, İkinci Bölüm içerisinde, "Kişinin Hakları ve Ödevleri" başlığı altında düzenlenmiş olan 17. maddesinde ise herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu hükme bağlanmış, 26. maddesinde de herkesin, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahip olduğu, bu hürriyetin resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsayacağı, bu fıkra hükmünün radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel olmadığı, bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, cumhuriyetin temel nitelikleri ve devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabileceği hükmü bulunmaktadır.
5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3.maddesinde, basının özgür olduğu, bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içereceği, basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlakının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Anayasa'nın 90. maddesi uyarınca, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla kanunlar arasında çatışma olması durumunda milletlerarası anlaşmaların iç hukukta doğrudan uygulanabilirliği açıkça anayasal güvence altına alınmış bulunduğundan iç hukukta doğrudan uygulanma kabiliyeti kazanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin konuya ilişkin düzenlemelerinin de bu kapsamda irdelenmesi gerekmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde; "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." kuralı yer almaktadır.
AİHS ve AİHM'nin içtihatlarına göre, ülkelerin yetkili mercilerince ifade özgürlüğünün kullanımına getirilen müdahale şu üç koşulun hepsi birden yerine geldiği takdirde meşru olacaktır: Bunlardan birincisi, müdahalenin, yani sınırlama veya yaptırımın yasalarda öngörülmüş olması; ikincisi, müdahalenin Sözleşmenin metni yukarıda belirtilen 10. maddesinin 2. fıkrasında sayılan, çıkar veya değerlerden birini veya birkaçını korumaya yönelik olması; üçüncüsü müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olması koşullarıdır.
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerinden olup toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini geliştirmesinin temel koşullarından birini oluşturmaktadır. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Sadece basının bu tür bilgi ve fikirleri açıklama görevi yoktur, halkın da bunlara ulaşma hakkı vardır.
Buna karşın, AİHM'nin Tımes Newspapers Lımıted No1-2-Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10.maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır. Bu görev ve sorumluluklar, görülmekte olan davada olduğu gibi basının yayımladığı haberlerin bireylerin şeref ve hakları üzerinde ağır etkiler yaratma riski taşıdığı durumlarda özellikle önem arz etmektedir. Diğer yandan Sözleşmenin 10.maddesinin gazetecilere sunduğu koruma, gerçeğe uygun ve sorumlu bir gazeteciliğin gerektirdiği ilkeleri gözeten, güvenilir haberler sunacak biçimde iyi niyetle hareket etme şartına bağlıdır. Yine AİHM'nin birçok kararında da kamu kurumları ve yayın kuruluşlarınca, kişiler hakkında yapılan yayınlarda masumiyet karinesinin ihlal edilmemesi ve bu ilkenin de sıkı bir şekilde korunması gerektiği vurgulanmıştır.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda, “...bir ülkenin başında bu kadar aklını kaybetmiş, terbiye sınırlarını bütünüyle kaybetmiş, zerre kadar olgunluk barındırmayan siyasetçilerin konuşmalarına bakan çocukların hala efendiliğini koruyor olduklarını düşünüyorum. Yani Süleyman Soylu'ya bakıp 15 yaşındaki bir çocuk Süleyman Soylu'ya rağmen terbiyesini koruyor, efendiliğini koruyor. Tayyip Erdoğan'a rağmen bu ülkede insanlar vahşileşmiyorlar, hala durabiliyorlar. Çünkü bir ülkenin Cumhurbaşkanı belden aşağı konuşuyor, açık açık yalan söylüyor, iftira atıyor, düşmanlaştırıyor, ötekileştiriyor, dışlıyor, bölüyor, hakaret ediyor...”, şeklinde ifadelerle, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ve Cumhurbaşkanlığı Makamını, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu kamuoyu nezdinde hedef gösterir nitelikte olduğu, bu yayın dilinin kamusal sorumluluk anlayışından uzak ve makul eleştiri sınırlarının ötesinde olduğu, bu şekilde itham edici bir yayın dilinin kime yönelik olursa olsun, kişileri ve kurumları küçük düşürücü, suçlayıcı ve aşağılayıcı nitelikte olduğu, Demokratik bir hukuk devletinde kişi, kurum ve kuruluşların toplum nezdindeki saygınlığının korunması oldukça önem taşımaktadır. Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların yayınlarında kullanılan ifadelerin kişi, kurum ve kuruluşların itibarını zedeleyici, eleştiri sınırlarının ötesinde aşağılayıcı, küçük düşürücü, hakaret edici ve hedef gösterir nitelikte olmaması beklenmektedir. Yayın hizmetlerinin; kamusal sorumluluk anlayışına uygun olarak sunulması ve Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerektiği halde, söz konusu yayında, kişileri ve kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ve aşağılayıcı ifadeler kullanıldığı kanaatine varılmıştır.
Bu nedenlerle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; ".., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanun’un diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Temmuz 2022 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 3.800.800,30 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde iki oranı (%2) 76.016,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) 6112 sayılı Kanun'un 32’inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “(…) 8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir.” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Okan KONURALP ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 17.08.2022 tarih, 2022/32 sayılı toplantısında alınan 09 No’lu karara karşı oy yazısı.
İlhan TAŞCI Şerhidir.