İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 04.07.2022 tarih ve 794 sayılı yazısına konu h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 20.06.2022 tarihinde saat 20:00’da yayınladığı "Sözüm Var" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere, H HALK logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 20.06.2022 tarihinde saat 20:00’da canlı olarak yayınlanan, sunuculuğunu Şirin Payzın’ın yaptığı, Barış Terkoğlu ve Emin Çapa’nın daimî yorumcu olarak katıldığı ve gündeme ilişkin konuların değerlendirildiği “Sözüm Var” adlı programda, geçen diyaloglarda; “Devam ediyoruz, HDP Batman Milletvekili Mehmet Rüştü Tiryaki bizimle birlikte. Biraz sonra, Mehmet Rüştü Bey'le konuştuktan sonra genel olarak muhalefet bloğunun gidişatına da bakacağız, onu da konuşacağız ama şimdi kim soruyordu, Barış sormuştu.- Sormuştum aslında.- Evet Mehmet Rüştü Bey buyurun cevap verin lütfen Barış'ın sorusuna.- Şimdi Barış Bey şunu soruyor, diyor ki Abdullah Öcalan ile bir görüşme olursa onun mesajları ile ilgili ne dersiniz. Şimdi buna yanıt vereceğim ama önce Şirin Hanım son şöyle bir cümle sarf ettiniz dediniz ki yani bir çözüm süreci konusunda başlatılırsa bir kez daha AKP ile anlaşır mısınız? Yani şimdi bizim bir AKP ile geçmişte bir anlaşmamız olmuş ta ikinci kez anlaşacağız gibi anlaşılıyor.- Şimdi ben yanlış ifade ettim ama çözüm sürecini birlikte izledik işte sonuçta son dakika o, Erdoğan açıklamayı yapmasaydı bir yere doğru gidiliyordu o manada söylemek istedim.- Şöyle Şirin Hanım yani bu bir özel bir kasıtla söylemiyorum. Ama hani benzer bir biçimde soru o kadar çok soruluyor ki, bakın çözüm süreci devam ederken biz HDP olarak çözüm sürecinin kolaylaştırıcısı olarak siyaset yürürken bile Adalet ve Kalkınma Partisine en sert muhalefet eden siyasi partiydik, en sert muhalefeti yürüten siyasi partiydik. Bugün de Adalet ve Kalkınma partisine en sert muhalefet eden siyasi partiyiz aslında. Hani bu kadar saldırı altında olmamızın belki de temel nedeni bu. Ama kamuoyunda böyle bir algı var bakın bunun doğru olmadığını düşünüyorum. Yani biz Adalet ve Kalkınma Partisiyle bir anlaşma içerisinde falan değiliz. Yani bu konuda bir uzlaşma içerisinde değiliz. Şimdi Öcalan ile görüşme meselesine gelince bakın çok açık söylüyorum Öcalan ile görüşülmelidir. Bakın Öcalan, İmralı'nın kapıları açılmalıdır. Yani biz bu konuyla ilgili 12 Haziran'da bir Gemlik yürüyüşü organize etmiş bir siyasi partiyiz. Emin olun Şirin Hanım yani seçmenimize söylemediğimiz hiçbir şeyi Meclis'te ve başka bir platformda dile getirmiyoruz veya Meclis'te savunmadığımız, başka bir platformda dile getirmediğimiz bir görüşü seçmenimize falan aktarıyor değiliz. Yani ben Batman milletvekili olarak Sason'da, Beşiri'de, Kozluk'ta, Hasankeyf'te, Gercüş'te neyi savunuyorsam, Batman'ın mahallelerinde neyi savunuyorsam, halkla buluştuğum zaman neyi savunuyorsam emin olun parlamentoda da onu savunuyorum. 12 Haziran'da da biz onu savunduk. Yani buna seçmenimiz karar verecek. 12 Haziran'da biz İmralı kapıları açılsın diye Gemlik'e bir yürüyüş gerçekleştirdik. Buna seçmenimiz karar verecek. Yaptığımızın doğru olup olmadığına seçmenimiz karar verecek. Yani bu politikayı destekleyip desteklemediğine seçmenimiz karar verecek. Ama biz zaten bunu bugüne kadar savunmuş bir siyasi partiyiz. Peki bu savunmamızda kim hukuku savunuyor Şirin Hanım, kim hukuksuzluğu savunuyor? Bakın şimdi şöyle söyleyeyim ceza ve güvenlik tedbirleri infazı hakkında bir kanun var. Bu kanunun 59. maddesi avukat ve noterlerle görüşme hakkını düzenler. Her hükümlünün, her tutuklunun avukat ve noterle görüşme hakkını düzenler. Yine hükümlü ve tutukluların ziyaret edilmeleri hakkında yönetmelik var. Bu yönetmeliğin 20. maddesi hükümlünün avukatıyla görüşmesini düzenliyor. Yani bizim söylediğimiz şey infaz kanunun 59. maddesi, yönetmeliğin 20. maddesi uygulansın. Bakın biz hukuk uygulansın diyoruz. Bizim karşımızda bunu uygulamayanlar bizi hukuk dışı davranmakla suçluyorlar, doğru değil.- … Görüşmenin içeriğine gelince, şimdi bakın. Ne görüşülür, Sayın Öcalan kapılar açılırsa nasıl bir mesaj verir hep birlikte göreceğiz bunu, yani hep birlikte göreceğiz. O mesajlardan kamuoyu da haberdar olacak. Bakın emin olun sadece şunu söyleyim, eğer bir görüşme yürütülüyorsa eğer Sayın Öcalan üzerinden bir siyaset yürütmeye çalışıyorsa Adalet ve Kalkınma Partisi, sadece 2015 Nisan ayından bugüne kadar yürütülen kesintisiz tecrit Adalet ve Kalkınma Partisi’nin istediği amaca ulaşamadığını gösterir. Yani bu en önemli şey bu, bugüne kadar eğer böyle bir siyaset yürüttüyse eğer böyle bir görüşme trafiği yürüttüyse kanımca Adalet ve Kalkınma Partisi bu saate kadar amacına ulaşmamış olmalı. Ben Sayın Öcalan’ın bu konuda direndiğini düşünüyorum Adalet ve Kalkınma Partisine. Çünkü şöyle bir şey değil yani zaten görüşleri önemli oranda kamuoyu tarafından biliniyor, avukatları aracılığıyla zaten kamuoyuyla zamanında paylaşıldı. Bu konuda kitaplar yazıldı, çizildi, savunmaları var. Bunun ne olduğunu kamuoyu biliyor. Dolayısıyla yani adeta bir algı operasyonu yönetiliyor. Bir mektup var, şehir efsanesine çevrilmiş 31 Mart seçimlerinden önce, o evet yani sanki o mektup üzerinden Barış Bey, sanki o mektubun içerisinde işte HDP Adalet ve Kalkınma Partisi’nin adaylarını desteklesin, işte yerel yönetimlerde onu desteklesin gibi bir mesaj varmış gibi algı yaratılıyor. Bu doğru değil…" şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Bilindiği üzere, Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Öyle ki, medyanın yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü güç olduğu çoğu otorite tarafından kabul edilmektedir. Basın, yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü kuvvettir.
Günümüzde medyanın gücünün artması ile medya mensuplarının sorumluluklarının da aynı ölçüde arttığı bir gerçektir. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların kanuni düzenlemeler ve Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır.
Söz konusu yasal düzenlemelerin başında Türkiye Cumhuriyeti Anayasası gelmektedir. Anayasa'nın 26'ncı maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmü ile düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir.
5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3. maddesinde ise; Basının özgür olduğu, bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içereceği, basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de benzer bir hüküm bulunmaktadır. Mezkûr sözleşmenin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." düzenlemesi yer almaktadır.
Ayrıca, Ankara 2 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi 29 Haziran 1999 tarihinde; "Kurduğu silahlı terör örgütü PKK`yı, aldığı kararlar ve verdiği emir ve talimatlarla sevk ve idare ederek, devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmağa matuf eylemleri gerçekleştirdiği sabit görüldüğünden, eylemine uyan TCK'nun 125. maddesine göre ÖLÜM CEZASI ile cezalandırılmasına" ve "Sanığın eylemlerinin yoğunluğu ve sürekliliği, bebek, çocuk, kadın, ihtiyar ayrımı gözetilmeden binlerce masum insanın öldürülmüş olması, amaç, suç için işlenen vasıta suçlardan yüzlercesinin ölüm cezasını gerektirmesi, bu eylemlerin ülke için ciddi, yakın ve büyük tehlike teşkil etmesi, ceza adaletinin sağlanması, hak ve nesafet kuralları gözönünde tutularak sanık hakkında takdiren TCK'nun 59. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına" karar vermiştir. Karar Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından onanmıştır. İdam cezasını kaldırılması sonrasında ise PKK terör örgütü kurucusu Abdullah Öcalan’ın cezası ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına dönüştürülmüştür. Bu bilgilere açık kaynak taramasından ulaşılabilmektedir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda; "Şimdi Öcalan ile görüşme meselesine gelince bakın çok açık söylüyorum Öcalan ile görüşülmelidir. Bakın Öcalan, İmralı'nın kapıları açılmalıdır.", "Sayın Öcalan kapılar açılırsa nasıl bir mesaj verir hep birlikte göreceğiz bunu", "O mesajlardan kamuoyu da haberdar olacak.", "eğer bir görüşme yürütülüyorsa eğer Sayın Öcalan üzerinden bir siyaset yürütmeye çalışıyorsa Adalet ve Kalkınma Partisi, sadece 2015 Nisan ayından bugüne kadar yürütülen kesintisiz tecrit Adalet ve Kalkınma Partisi’nin istediği amaca ulaşamadığını gösterir.", "Ben Sayın Öcalan’ın bu konuda direndiğini düşünüyorum Adalet ve Kalkınma Partisine.", "zaten görüşleri önemli oranda kamuoyu tarafından biliniyor, avukatları aracılığıyla zaten kamuoyuyla zamanında paylaşıldı. Bu konuda kitaplar yazıldı, çizildi, savunmaları var. Bunun ne olduğunu kamuoyu biliyor.", "Dolayısıyla yani adeta bir algı operasyonu yönetiliyor. Bir mektup var, şehir efsanesine çevrilmiş 31 Mart seçimlerinden önce, o evet yani sanki o mektup üzerinden Barış Bey, sanki o mektubun içerisinde işte HDP Adalet ve Kalkınma Partisi’nin adaylarını desteklesin, işte yerel yönetimlerde onu desteklesin gibi bir mesaj varmış gibi algı yaratılıyor. Bu doğru değil…" şeklinde ifadelerle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin meşru yargı organlarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası kesinleşmiş ve suçluluğu yargı kararıyla onanmış bir terör örgütü liderinin "sayın" ifadesi ile saygın bir kişilik olarak anılması kamusal sorumluluk anlayışıyla bağdaşmadığı gibi, toplumun hassasiyetlerini göz ardı eden ve kamu vicdanını yaralayan bir durum teşkil ettiği, silahlı terör örgütü PKK'nın kurucusu, devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmak maksadıyla bebek, çocuk, kadın, ihtiyar ayrımı gözetmeden binlerce asker ve sivil masum insanın şehit edilmesine sebep olmuş bir kişinin Devletin istihbarat ve güvenlik birimlerinin terörle mücadele kapsamında bazı görüşmeler gerçekleştirebilmesi imkân dahilinde olsa da herhangi bir siyasi parti veya siyasi kişiliğin terör örgütü liderini muhatap alması veya muhatap göstermesinin terörle mücadeleye zarar verici ve terörü meşrulaştırıcı nitelikte olacağı, PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’a yönelik saygınlık, övgü ve muhataplık atfeden ifadelerin şehit ve gazilerin manevi hatıralarını incitici ve toplumun millî hassasiyetlerini zedeleyici olacağı, bununla birlikte, program sunucusunun suçluyu öven, suçluya saygınlık kazandıran ifadelere müdahale etmediği, bununla ilgili herhangi bir düzeltme veya uyarıda bulunmadığı, program sunucusu ve katılımcılarının müdahalede bulunmaması, söz konusu ifadeleri normalleştirmekte, Öcalan ve diğer terör örgütü liderlerine yönelik bu söylemlerin kullanılmasının sıradanlaşmasına yol açmakta ve terörün amaçlarına hizmet edeceği, terörü meşrulaştıracağı kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle söz konusu yayında, 6112 sayılı Kanun'un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Anılan yayın kuruluşu hakkında;
6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinin ihlali nedeniyle; Kanun’un 32’inci maddesinin birinci fıkrası hükmü uyarınca, ihlalin ağırlığı, ihlalin mahiyeti, anılan madde ile korunmak istenen kamusal menfaat göz önünde bulundurularak, %3 oranında idari para cezası uygulanmasına ve idari tedbir olarak program yayınının takdiren üç (3) kez durdurulmasına, karar verilmiştir.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinde yer alan; "Suç işlemeyi, suçluyu ve suç örgütlerini övücü, suç tekniklerini öğretici nitelikte olamaz." ilkesinin ihlali nedeniyle;
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Bu Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b), (d), (f), (g), (ğ), (h), (n), (ö), (s), (ş) ve (t) bentlerindeki yayın hizmeti ilkelerine ve aynı maddenin dördüncü fıkrasına aykırı yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara, ihlalin ağırlığı ve yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde ikisinden beşine kadar idarî para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz. Ayrıca, idarî tedbir olarak, ihlale konu programın yayınının beş keze kadar durdurulmasına, isteğe bağlı yayın hizmetlerinde ihlale konu programın katalogdan çıkarılmasına karar verilir. İhlalin mahiyeti göz önünde bulundurularak, bu fıkra hükümlerine göre idarî para cezası ile birlikte idarî tedbire karar verilebileceği gibi, sadece idarî para cezasına veya tedbire de karar verilebilir.” hükmü uyarınca, idari para cezası ve program yayını durdurma idari tedbirinin uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Mayıs 2022 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 5.069.716,15 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde üç (%3) 152.091,00 Türk Lirası İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdarî tedbir olarak, ihlale konu PROGRAM YAYINININ TAKDİREN 3 (ÜÇ) KEZ DURDURULMASINA, bu idari tedbirin uygulanma zamanın kuruluşa yapılacak tebligatta bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan; “… Yükümlülük veya yasağa aykırılık dolayısıyla idarî tedbir olarak programın yayınının durdurulması kararının verilmesi halinde, yaptırım uygulanmasına sebebiyet veren fiilin işlenmesinden dolayı sorumluluğu olan programın yapımcısı veya varsa sunucusu, yayının durdurulduğu süre zarfında, aynı veya farklı medya hizmet sağlayıcı kuruluşta hiçbir ad altında başka bir program yapamaz veya sunamaz.” hükmü uyarınca, işlem yapılması hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
d) İdari tedbir uygulanması sonucu yayını durdurulan programın yerine, Üst Kurulca gönderilen programların, programın başında; “Bu program, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun 06.07.2022 tarih ve 2022/27 sayılı toplantısında alınan 16 No’lu kararı uyarınca, kuruluşumuzun 20.06.2022 tarihinde saat 20:00’da yayınladığı "Sözüm Var" adlı program yayınında, 6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinde yer alan, yayın hizmetleri ‘Suç işlemeyi, suçluyu ve suç örgütlerini övücü, suç tekniklerini öğretici nitelikte olamaz.’ ilkesinin ihlali nedeniyle idari tedbir uygulanması sonucu yayını durdurulan program yerine yayınlanmaktadır.” metninin anlaşılır şekilde okunarak DVD/CD’de yer aldığı şekliyle ticari iletişim yayını içermeksizin yayınlanmasına, ayrıca anılan metnin program yayını süresince ekranın altında akar yazı ile verilmesine,
e) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “ (…) 8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir... Programlarının yayını veya yayınları süreli durdurulan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yaptırım kararının tebliğine rağmen kararın gereklerine aykırı olarak yayınlarına devam etmesi halinde yayın lisansının iptaline karar verilir.” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Okan KONURALP’in karşı oyu ve oy çokluğu ile karar verildi.