İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 29.03.2021 tarih ve 671 sayılı yazısı ve eklerinin incelenmesi sonucunda "TELE 1" logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 18.03.2021 tarihinde saat 20:00’de yayınlanan “18 Dakika” isimli programda yer alan;
“Bu kişi bugün Milliyetçi Hareket Partisi'nin Merkez Karar ve Yürütme Kurulu'na seçildi. Diğeri kim? Ünal Osmanağaoğlu. Ünal Osmanağaoğlu, Kemal Türkler'in katillerinden biridir, Kemal Türkler'in katledilmesinden yargılanan isimlerden biridir. Kemal Türkler'in öldürülmesinden sonra, Abdulsamet Karakuş ve diğerleriyle birlikte, yurt dışına kaçıyor kardeşinin kimliğiyle. Kardeşinin kimliğini de söyleyeyim.- Adı değişik, soyadı aynı.- Evet. Tamer Osmanağaoğlu. Sonra Tamer Osmanağaoğlu'nun kimliğiyle Türkiye'ye geri dönüyor. Yakalanıyor ama tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılıyor, mahkeme devam ediyor çünkü Kemal Türkler'in. Kemal Türkler, DİSK'in Kurucu Genel Başkanı yani Devrimci İşçi Konfederasyonunun Kurucu Genel Başkanı ve Maden-İş Sendikasının, o dönemin dev sendikaları bunlar, Genel Başkanı.- Ve 12 Eylül'den önceki en çarpıcı cinayet. Yani Temmuz'da öldürülüyor, Eylül'de 12 Eylül oluyor.- Ben kendisiyle aynı koğuşta kaldım çok yakından tanıyorum, anılarım var kendisiyle, çok önemli bir işçi lideridir kendisi, çok yakından tanıdığım bir işçi lideridir, çok önemli bir isimdir Türkiye'de. Ve Kemal Türkler öldürüldüğü zaman Türkiye ayağa kalktı, bütün fabrikalar greve gitti, bütün okullar, üniversiteler ve liseler boykot ilan etti bu cinayeti protesto için. Türkiye ayağa kalktı. İstanbul'da devlet yoktu, adeta yoktu. Bütün MHP binalarını kapattılar o cinayetten sonra. Ünal Osmanağaoğlu tahliye edildikten sonra, şey tutuksuz yargılanmasına karar verdikten sonra ortalıktan kayboluyor ve daha sonra Kuşadası'nda, zannediyorum yine kardeşinin kimliğiyle, bir iş adamı gibi orada birtakım turistik işletmeleri yönetirken veya turistik tesislerin sahibi olarak tekrar yakalandı. Sonra dava zaman aşımından düştü. Ünal Osmanağaoğlu'nun biz adını bir de biz nereden biliyoruz? Maraş Katliamı İddianamesi'nden biliyoruz, Soruşturması'ndan biliyoruz. Dışarıdan, Maraş'taki olaylar öncesi ki, iki yüz elli kişi öldü, resmi kayıtlara göre bu yüz on beş bin, yüz on beş. Toplam kaybın iki yüz elli olduğu biliniyor, daha sonra kayıtlara girdi bu, mahkeme kayıtlarına da girdi. Devrimci Yol Davası'nın savunmasında özellikle ifade edilmiştir Maraş Katliamı'ndaki ölü sayısı. Ve bu katliamda da adı geçen kişi yine MHP'nin Merkez Yürütme Kurulu'na seçildi.” şeklindeki ifadeler nedeniyle, 6112 sayılı Yasanın 8. Maddesinin birinci paragrafı (ı) bendinde yer alan "Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır; soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz;…” hükmüne aykırı olduğu gerekçesiyle idari yaptırım uygulanmasına “oy çokluğuyla” karar verildi.
Söz konusu haber ve yorum eleştiri sınırları içinde olup her hangi bir hakaret, tehdit, aşağılama içermemektedir. Yapılan haber ve yorumlar ifade özgürlüğü kapsamında gazetecilik mesleğinin gerektirdiği şekilde ve ölçüde yapılmıştır.
İfade özgürlüğü; çoğulcu ve anayasal demokrasilerin temel taşlarındandır. Farklı tanımlara yer verilmekle birlikte genel kabule göre, ifade özgürlüğü; insanın serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği fikir ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkan ve serbestisidir. İfade özgürlüğü, sadece “düşünce ve kanaat sahibi olmayı” değil, “düşünce ve kanaatlere ulaşma” ve “düşünce ve kanaatleri açıklama, yayma” özgürlüklerini de kapsamaktadır. Ayrıca ifade tarzları, biçimleri ve araçları da bu özgürlük kapsamındadır.
İfade özgürlüğü; insan hakları hukuku belgelerinde ve anayasalarda, temel haklar ve ödevler kategorisinde, birinci kuşak haklar arasında yer almaktadır. Bu nedenle çoğulcu demokrasilerde ifade özgürlüğü; herkes için geçerli, özüne dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez bir hak ve yaşamsal önemde bir özgürlük niteliğindedir.
İfade özgürlüğü demokratik toplumların vazgeçilmez ana unsurlarından en önemlisidir. İfade özgürlüğü, Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası hukuk, Anayasamız, çeşitli yasalar, Yargıtay içtihatları ve AİHM kararları ile güvence altına alınmıştır.
AİHS'nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinin 1. fıkrasına göre; “Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir”.
AİHM’ye göre ifade özgürlüğü, demokratik bir toplumun en önemli temellerinden olup, toplumsal ilerlemenin ve her kişinin gelişiminin başlıca koşullarından birini teşkil etmektedir. AİHS'nin 10. maddesinin 2. fıkrası saklı kalmak koşuluyla, ifade özgürlüğü, yalnızca iyi karşılanan ya da zararsız veya önemsiz olduğu düşünülen değil, aynı zamanda kırıcı, hoş karşılanmayan ya da kaygı uyandıran “bilgiler” ya da “düşünceler” için de geçerlidir. Çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik bunu gerektirir ve bunlar olmaksızın “demokratik bir toplum” olamaz. (Handyside/Birleşik Krallık, 5493/72, 07.12.1976).
Bir başka AİHM kararına göre; ifade özgürlüğünün, toplumsal ve bireysel işlevini yerine getirebilmesi için AİHM’nin de ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında sıkça belirttiği gibi yalnızca toplumun ve devletin olumlu, doğru ya da zararsız gördüğü haber ve düşüncelerin değil, devletin veya halkın bir bölümünün olumsuz ya da yanlış bulduğu, onları rahatsız eden haber ve düşüncelerin de serbestçe ifade edilebilmesi ve bireylerin bu ifadeler nedeniyle herhangi bir yaptırıma tabi tutulmayacağından emin olmaları gerekir. İfade özgürlüğü, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin temeli olup bu özgürlük olmaksızın demokratik toplumdan bahsedilemez (AİHM Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No: 5493/72, Para. 49).
Demokratik toplumların olmazsa olmazı düşünce ve ifade özgürlüğü, halkın haber alma özgürlüğünün, gerek uluslararası hukukta gerekse iç hukukta güvence altına alınması göz önüne alındığında TELE 1 logolu yayın kuruluşunda yer alan ve ifade özgürlüğünün sınırlandığı hakaret, aşağılama, tehdit ve küfrün yer almadığı programa, muhatabının “Cevap ve Düzeltme” hakkını kullanması gerekirken, yaptırım uygulanmasının hukuki olmadığı, muhalif basının susturulması gibi demokratik toplumlarda kabul edilemez bir karar olduğu görüşünde olduğum için katılmadım.