İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 25.02.2019 tarih ve 135 sayılı yazısına konu, TRT HABER logosuyla yayın yapan kuruluşta 05.05.2015, 25.08.2015, 27.10.2015, 10.11.2015, 12.01.2016 ve 19.01.2016 tarihlerinde yayınlanan "Derin Analiz" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin, Ankara 18. İdare Mahkemesinin 22.11.2018 tarih, 2017/3251 E. 2018/1898 K. sayılı kararının uygulanması kapsamında tekrar incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
TRT HABER logosuyla yayın yapan kuruluşta yayınlanan "Derin Analiz" adlı programın 05.05.2015 tarihli bölümünde geçen diyaloglarda; “...Şu anda bu vaatler insanlara pazarlanıyor. Bakın ben buradan çok açık bir şey söyleyeceğim. Birileri çıkıp şöyle diyor; ‘şunu vereceğiz, bunu vereceğiz, şunu sileceğiz, bunu sileceğiz.’ Ben şunu söylüyorum; ‘bu ülkede onu yapacağız, bunu yapacağız’ diyen siyasi partinin hissedarı olduğu ve Yönetim Kuruluna adam verdiği bir Banka var. ‘Seçimden sonra yapacağız diyorsunuz’ ya. Buradan çağrı yapıyorum; kredi kartı borçlarının yüzde 80’ini silecek misiniz? Bankanın kredi kartı alacaklarının yüzde 80’ini silin. Hadi... Ben çağrı yapıyorum. Böyle bir vaat var ya. Ben bu ülkede kim söylerse söylesin vatandaşa yalan söyleniyorsa karşısına dikilirim. Çağrı yapıyorum bakın. Böyle bir alacakları, borçları silme vaadiniz var ya %80. Sizin de bir Bankanız var. Yönetim Kuruluna adam sokuyorsunuz. Yönetim Kurulundan çıkan adam sizin partinin genel başkan yardımcısı oluyor, genel başkanı oluyor. Böyle bir ilişki var. Hadi seçim öncesi vatandaşa bunu gösterin. Bankanın kredi kartı alacaklarının yüzde 80’ini silin. Ben de size oy vereceğim, resmini çekip Twitter’a koyacağım. Bu kadar açık söylüyorum bak.- Onlar o işe girerler. Niye biliyor musunuz? Çünkü o 3-5 milyar dolar yapıyor.- Yo Hasan Bey yapsınlar ben de oy vereceğim. Vatandaşa böyle bol keseden atıp ekonominin. - Hayır öyle yapmasınlar. Normal kredi kartı faizini, normal ticari faizi sen indirsene bir göreyim. Önce onu yapsın. Sadece onu yapsın. Sizin söylediğiniz palyatiftir. Bir kerede yaparlar, merhem gibi sürerler onu yutarlar, o acı hapı yutarlar, o demir leblebiyi yutarlar onlar. Ama diyeceksin ki ‘bu uzun süre böyle olacak’ Bir de ne var? Kredi kartı yüzünden, adamın borcu yüzünden evine mevine haciz koymayacaksın. Damlardan atlayanlar, intihar edenler var, karısını çoluğunu çocuğunu döven, öldürenler var. Onların bir tanesi haber oluyor mu Yiğit Bey?- Olmaz. Çünkü medya, o Bankanın Almanya’daki şubelerinden verilen kredilerle kuruldu. Şimdi Hasan Bey konuşmayalım, beni daha fazla konuşturmayın. Söyleyeceğimizi söyledik.- Söyledik.- Buyurun yarın sabah deyin ki bankamızın kredi kartı alacaklarının yüzde 80’ini sildik.- Yiğit Bey kredi kartı alacaklarını sil de faizini de düşürsün. O zaten silinir.- "Faizini silecek hepsini silecek. Vaat öyle Hasan Bey."- Vaat öyle olur...” 25.08.2015 tarihli bölümünde geçen diyaloglarda; “…Hasan Bey bakın bir sistemde ya faiz vardır ya emek vardır. Faiz büyüdükçe emeği ezer, rant büyüdükçe emeği ezer. Eğer rantı büyütürseniz emeği ezersiniz. Emeği ezdiğiniz yerde sistem rantiye sistemine dönüşür. Bu açıdan bakınca emeği savunanların, emeğin hakkını savunanların, rant sistemiyle genleşen finansal bağının türevlerinden doğmuş olmaları insanlarda soru işareti yaratmaz mı? Bir siyasi partinin bir bankayla organik ilişkisi olabilir mi? Bir siyasi partinin bir şirketle organik ilişkisi olabilir mi?- Olabilir.- Olamaz normalde. - Ama var. Burası Patagonya değil, burası Türkiye. Bakın yüzde 42’si çalışanlarına ait olan bir banka var Yiğit Bey. Başka birilerine kredi vermiş, adamlar da zamanında bir banka kurmuş. Sonra adamlar iflas edince ne yapsın ‘senin bankana el koyuyorum’ demiş. Hacizden almış bankayı. Bu bankayı diyelim birilerine 1 liraya sattı. Bir iş adamına 1 liraya satıldı. Oran olarak söylüyorum. O iş adamı o bankayı 10 sene sonra 10 misline sattı Yiğit Bey.- 10 misline değil 24 misline.- Hatta 24 misline sattı. Şimdi yüzde 42’si çalışanlarına ait olan banka.- % 42'si çalışanlarına ait, geri kalanı halka açık, borsada işlem görüyor.- SPK ‘burada ne oluyor’ demiyor mu? Bu kadar zarara uğratılmış banka. Ya o adam alan da bankacılıkla falan bir alakası yok. Kendi halinde bir adamcağız. - Belki adam çok iyi bankacılık yaptı. Birkaç yılda fiyatı 24 katına katladı. Olamaz mı? - Yiğit Bey bildiğiniz gibi değil. Ya siz ondan sonra istediğiniz kadar çalışın, adam gülüyor size. ‘Siz ne yapıyorsunuz?’ diyor. - Daha güzeli var Hasan Bey. Bir petrol şirketi. Yine aynı banka alıyor, satıyor, yine aynı kişiye. Satıldıktan sonra 10 katına çıkıyor değeri.- Ne tesadüf.- Petrol çıkıyor içinden, petrol fışkırıyor, 10 katına çıkıyor. 6 küsur milyar dolarlara gidiyor. Şimdi bakın Hasan Bey, eğer bu ülkede hukuk varsa ve eğer bu ülkenin vatandaşları da hukuka inanıyorsa, o şirketin hissedarlarının her zaman hukuk yolunu açma hakkı var. Sen şimdi X şirketinin sahibisin. Çok sakin ve net anlatıyorum. X şirketini halka açtın. Yani borsada işlem görmeye başladı. Ben de geldim senin x şirketinin hisselerinden satın aldım. Ama senin X şirketinin bir de bankası var. Ben senin X şirketine sahibim. Çünkü borsada hisselerinden satın aldım borsadan. Demek ki senin bankana da sahibim. Çünkü banka da X şirketinin bankası. Şimdi sen o bankayı 50 liraya amcanın oğluna satarsan, sonra amcanın oğlu o 50 liraya aldığı bankayı 1.200 liraya başka birine satarsa, burada ben hissedar olarak mağdur olmuş muyumdur olmamış mıyımdır? Sen 1.200 liralık malı 50 liraya sattın. O 50 liralık mal benim de hakkım. Çünkü ben senin şirketinin hissedarıyım. Borsadan hisselerini almışım. Şimdi Türkiye’de bunun gibi birçok operasyon var geçmişte, 1990 ile 2003 arasında. Birçok operasyon var ve bu operasyonlarda halka açık şirketlerin piyasadaki hisselerinin sahibi olanlar 50 liralık mallar 1.200 liraya satıldı ama onlar 50 liradan sattı malları. - Onu söylüyorum. Bunları kim yazdı Yiğit Bey? Hani dediğiniz biraz önce sözde altını çizerek arkadaş da var, köşe yazarları filan, hocalar var. Şeyde ders veren hocalar var. Bunu mesela "case" olarak, "case" diyorlar ya durum ders veriyor ya bak ne kadar becerikli bir iş adamı diye hiç olmazsa öyle anlatsaydınız. - Şimdi bak holdinglerin, şirketlerin televizyonlara çıkan bir sürü hoca var, profesör unvanı taşıyor. Akademisyenlerin geri kalanlarından özür diliyorum. Kesinlikle akademik camiaya yönelik bir söylem değil bu, ama profesör unvanı taşıyan birçok hoca var o televizyonlara çıkıyor, o yabancı ekonomi kanallarına. Acaba bu hissedarların geçmişteki haklarıyla ilgili hiçbir şey görmüyorlar mı, duymuyorlar mı? Veya bu ülkede siyasi partiler var, emekçinin hakkını savunan, milliyetçi olduğunu iddia eden. 1990 ile 2003 arasındaki SPK’sı, BDDK’sı, İMKB
yönetimleri var. Bunlar ne yapar? Bu satışların hepsi ortada Hasan Bey. Bana kimse hikaye anlatmasın. Susuyorsak kibarlığımızdan susuyorduk. Ama artık kibarlık bitti. Türkiye Cumhuriyeti devletine kast ettiğin anda kibarlık bitti. Onun için bunların hepsi duruyor ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütün bu veriyi işleyebilecek yeterli finansal entelektüel kapasitesi var... O açıdan bakınca, bana hiç kimse ‘emekçinin hakkını savunuyorum’ jargonuyla siyasi parti söyleminde bulunmasın. Emekçinin hakkını savunuyordun madem de arkadaş, senin de ortak olduğun şirketler 50 liraya satılıp sonra 1.200 liraya el değiştirirken, senin de organik uzantılı olduğun şirketler, senin siyasi partinden niye bir kişi çıkıp da sermaye piyasalarındaki hissedarların hakları ne oluyor demedi? - Yönetimine de dört kişi veriyorsun o bankanın.- 50 liraya bankayı satıyorsun, alan o kadar iyi bankacılık yapıyor ki kısa bir süre sonra 1.200 liraya satıyor. 24 katına satıyor.- Yönetimde de o partinin atadığı 4 adam var, ‘ne oluyor burada’ diyemiyor adamlar. Soru bile soramıyorlar. Ne büyük bir güç var, ne büyük bir güç var üstlerinde...” 27.10.2015 tarihli bölümünde geçen diyaloglarda; “Sadece kamunun malları değil, kamu statüsünde olan, aslında Atatürk’ten miras kalan bir banka kamu bankasıdır Hasan Bey. Atatürk’ün, Gazi Mustafa Kemal’in malı benim de malım, niye başkasının malı oluyor? Sizin de malınız, kameraman arkadaşımın da malı, buradaki stüdyo şefinin de malı. Niye bir partinin malı oluyor? Ben buna karşıyım zaten, onu baştan söyleyeyim. Böyle bir yapının elindeki petrol şirketini bir holdinge sattığını görüyorsunuz. O holding de o kadar kabiliyetli çıkıyor ki aldığı o petrol şirketini 10 katına çıkararak dolar bazında yabancılara satıyor. Yine aynı bankanın elindeki başka bir bankayı o medya holdingine sattığını görüyorsunuz. O medya holdingi petrolde kabiliyetli olduğu gibi bankacılıkta da o kadar kabiliyetli çıkıyor ki tam 13 katına, 14 katına çıkarıyor. O bankayı yine yabancılara satıyor. Şimdi bu satılan mallar halka açık bir bankanın portföyündeki mallar. Yani hissedarların da orada payları var. Ha şunu söyleyeyim burada zaman aşımı var mıdır yok mudur bu tartışma çok su götürür bir tartışma. Eğer benim bir banka hissesine sahipsem, yani ben bir bankaya sermaye piyasası yoluyla ortaksam, o banka da benim hakkımı bile bile başka bir x, y, z holdinge satarak o ortaya çıkan satıştan o holdingin 10 kat, 20 kat kâr etmesine yol açmışsa, burada yargı yolu her zaman açıktır. Yani hissedarlar her zaman yargıya gidip etmiş oldukları zararı talep edebilirler. Bu işlemleri yapanlar hakkında savcılıklara suç duyurusunda bulunabilirler. Çünkü bu açık ve seçik küçük yatırımcının malının peşkeş çekilmesidir. Bu kadar açık ve net söylüyorum.- Biraz daha tam açık söyleyeyim; bu 10 lira diyor adam. Bunu 10 liraya satıyor. Bu bankanın elinde başka bir banka var. İflastan aldığı başka bir banka var. Alan, belli süre geçiyor bunu 100 liraya satıyor. Şimdi o hissedarlar şunu sormuyor o bankaya gidip, ‘Sen bunu 10 liraya verdin adama, ama bunu 100 liraya sattın. Sen bu eğer 100 liraya satılacaksa, zamanında 100 lira edecekse niye 10 liraya sattın, ne soktun araya?’ Aynı şey belki Petrol Ofisi işinde de var. Buradan niye sormazlar onu merak ediyorum.- İlginç olan ne biliyor musunuz, bunu söylemek zorundayım bugün Türkiye’de yerleşik düzen medyasına baktığınız zaman bu yerleşik düzen medyasının sahiplerinin tamamı aynı bankadan fonlanmış. Birine kredi verilmiş, Almanya şubesinden. - Partinin de ortak olduğu bankadan. Onu da söyleyin o zaman. - Sade bir medya grubundan bahsetmiyorum. Birkaç medya grubundan bahsediyorum. Bugün yerleşik düzen olarak tarif edebileceğimiz birkaç medya grubu, aynı bankadan fonlanmış. Almanya şubesinden kredi verilmiş. Banka satılmış 10 katına çıkmış, 14 katına çıkmış, şirket satılmış 6 katına çıkmış, 10 katına çıkmış. Ve İnanılmaz servetler ortaya çıkmış, şimdi.- Ama bir tek şey söyleyeyim mi şu an bir partinin genel başkanı o zaman o bankaya da yönetici.- Ben hiçbir partinin sempatizanı dahi değilim. Ama bu ülkede yerleşik düzen kurulurken, eğer yerleşik düzen belli noktalardan finanse edilmiş, belli noktalardan bir çakma burjuvazi kurgulanmış ve bu burjuvazi ülkenin başına bela olmuşsa, açık söylüyorum bela olmuşsa yani ülkeyi ‘üretmeyeceksin, düşünmeyeceksin, sorgulamayacaksın’ denen bir noktaya elindeki medya gücüyle zorlamışsa, bu ülkenin insanlarının artık uyanması gerekiyor. 80 yılda 230 milyar dolar gayri safi milli hasıla mı olur, dalga mı geçiyorsunuz bizimle, dalga mı geçiyorsunuz, 80 yılda 230 milyar dolar. Üstüne 12 yılda 600 milyar dolar koymuşsun. 12 yılda 600 milyar dolar. Şimdi birilerinin çıkıp sorması lazım; ‘Bu 600 milyar dolar nasıl oldu?’ Sadece üretimle olmadı. Çalınanların engellenmesiyle ortaya çıktı o paranın bir kısmı da. O ortaya çıkan 600 milyar dolar, o 5 bin gerçek ve tüzel kişiye akıyordu borularla. O borular kesilince meydanda toplanmaya başladılar.- O zaman şöyle çıkıyor; birisinde yılda 3 milyar dolar düşüyor 80 yılda, öbürü 12 yıl deseniz 50 milyar dolar. 3 nerede 50 nerede?... Sonra elinizde siyah boya, istediğiniz kadar siyah boya sürün.- Bir tarafta 3 milyar dolar var yıllık artış, bir tarafta 50 milyar dolar. Bugün eğer birilerinin sesi çok çıkıyorsa, o birileri aynı bankadan fonlanarak palazlanmış şirketlerin köşe yazarlarıysa ve aynı organik yapı içinde siyasi partiler varsa, bu ülkenin insanlarının bu yerleşik düzeni sorgulaması gerekiyor. Ve maalesef ve maalesef bütün bunların özü de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün halka bıraktığı mirasın birileri tarafından ele geçirilmesi sonucu oluşmaya başlamışsa, burada gerçekten bu ülkenin insanlarının ciddi anlamda bir şeyi sorması gerekiyor. Bu ülkenin vatandaşının, öğretmeninin, askerinin, subayının bunu sorgulaması gerekiyor. Savcısının, hakiminin bunu sorgulaması gerekiyor. Bakın diyorum işte; cesur bir savcı hemen bu dosyaları açabilir. Bu nasıl bir kabiliyettir ki halka açık bir banka, elindeki başka bir bankayı bir holdinge satıyor, o holding nasıl bir kabiliyettir ki birkaç sene içinde bunu 14 katına çıkarıyor, hem de dolar ve Euro bazında. Nasıl bir bankacılık yapıyorsa, nasıl bir büyüme sağlıyorsa, nasıl bir kabiliyetse. 14 katına çıkıyor. Aynı şirkete satılan petrol şirketi 10 katına çıkıyor dolar bazında şimdi ve bütün bunlar yabancılara satılıyor sonuçta. Bu ülkenin insanları lütfen sorsunlar. Bütün bunların haricinde, bütün bunlar unutuluyor, bütün bunlar konuşulmuyor, bu milyar dolarlık servetlerin halkın menfaatleri üzerinden yapıldığı unutuluyor. 3. hava limanı sorgulanıyor. Bütün bunlar unutuluyor, İstanbul geçişi sorgulanıyor, Boğaz geçişi sorgulanıyor, Marmaray sorgulanıyor, metro sorgulanıyor, hızlı tren sorgulanıyor. Niye? Çünkü bu ülkede yapmamak üzerine söz vermiş bir yerleşik düzen var. Lütfen bu ülkenin insanları bunu görsün. Tek isteğim bu… Benim dünyada hiçbir isteğim yok bundan başka. Adam üretmeyeceğim diye söz verdiği için o koltukta oturuyor. Almanya’ya, İngiltere’ye, yurt dışında kime dersen de efendisine söz vermiş, demiş ki ‘Bak arkadaş bu Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulurken sen buna bu eski kalıpları söktün verdin ya ben üretmeyeceğim söz veriyorum. Bu eski kalıpları bu ülkenin insanlarına hayat boyu satmaya
çalışacağım. Yerli araba mı yapacaklar, yaptırmayacağım söz veriyorum. Bunu engellemek için medya kuracağım, söz veriyorum. Reklam pastasını kendi medyamla paylaşacağım ki bu ülkenin insanları aklı fikri gerçekleri görmesin, gerçeklerden uzak kalsın. Yıllarca ülkeyi manipüle edeceğim. Söz veriyorum ne olur efendi. Ver sen bana bunları, ben burada bir burjuva olayım.’ Bunları görmesi lazım bu ülkenin insanlarının. Seçim bu. Ya bu yerleşik düzenin kölesi olacaksın, eskisi gibi bizim babalarımız, dedelerimiz gibi ya da bu yerleşik düzene karşı çıkacaksın. Pazar günü herkes bunun kararını verecek. Yaptığımın siyasetin s’si ile alakası yok. Hangi partiye isterseniz oy verin. Hiçbir siyasi partinin sempatizanı dahi değilim. Hangi partiye isterseniz oy verin. Ama yerleşik düzenin tasarladığı sistem partilerini lütfen görün. Sisteme ortak olanlar sistemle birlikte sizi ezmek için yollarına devam eder.” 10.11.2015 tarihli bölümde geçen diyaloglarda; “...Bana kimse ideolojik masallar anlatmasın. ‘Ooo Laiklik elden gitti, sekülarizm elden gitti.’ Nasıl gitti? Çocukları okula göndermeyerek mi gitti, çocukları eve kapatarak mı gitti, kızları eve kapatarak mı gitti Hasan Bey. Bu ülkede kızlar okula gitmesin diye kampanya yapanlar, bu ülkede kızlar üniversiteye girmesin diye kampanya yapanlar, kendi siyasi ideolojileri arkasına sakladıkları menfaatlerini daha da büyütmek, daha da semirtmek için yıllarca Gazi Mustafa Kemal’in arkasında saklandılar. Gazi Mustafa Kemal’in kurduğu banka, Hintli Müslümanların bağışlarıyla kurulan banka. Gazi Mustafa Kemal’in vasiyetinde şöyle mi yazıyordu? Rahmetli Atatürk şöyle mi demişti? Benim kurduğum banka ‘iştiraklerini hiç yoktan git malum medyaya sat.’ Malum medya 10 katına çıksın, bunun adı da cumhuriyet olsun, bunun adı da laiklik olsun, bunun adı sekülarizm. Aldatmasınlar kimseyi Hasan Bey. Hepsinin boyaları döküldü. Bunları konuşmak istemiyoruz diye konuştuk geçen hafta, büyük Türkiye’yi konuşalım dedik. Ama madem bugün 10 Kasım, gerçekleri konuşmamız gerekiyor. Bu ülkede kavramların arkasına sığınanlar, bu ülkenin ileriye gitmesine, bu ülkenin hür düşünmesine, bu ülkede yerleşik düzen harici halkın bir şey yapmasına 80 sene boyunca engel olanlardır..- ...Bize hikaye anlatmayın, bize sakın Atatürkçülük yapmayın. Atatürk’ün kurduğu banka, iki iştirakini yok pahasına malum medyanın holdingine sattı. Soruyorum, bu mu Atatürkçülük? 94 krizinde yüzde 50, 90 günlük net faizli hazine bonosunu alan 5 bin kişi, çok mu Atatürkçüsünüz? 70 milyonun emeğini, canını, kanını yüzde 50 net faizle emerken çok mu Atatürkçüydünüz? Hadi 10 Kasım’da bunları konuşalım, var mı cesaretiniz? Hepsi bunların devletin arşivlerinde, belgeleri duruyor Hasan Bey. Var mısınız bunları konuşmaya? Var mısınız? 1 Marktan aldığınız kredileri, geçmişte söylüyorum Mark varken. Mark 1 lirayken, 3 lirayken, 5 lirayken aldığınız kredileri 30 sene aynı fiyattan ödemediniz mi? Çok mu Atatürkçüsünüz?.- ...Bugün Anıtkabir’e bile gelmediler. Yine orada kim vardı? Yine orada bu ülkeye sahip çıkanlar vardı. Onun için 10 Kasım ile başladık, 10 Kasım ile izin verirseniz bitirelim. 10 Kasım matem günü değildir. 10 Kasım ağlama günü değildir. 10 Kasım yarım bıraktırılan, çok açık söylüyorum, Gazi Mustafa Kemal Çankaya Köşkü’ne kapatılmıştır. Gazi Mustafa Kemal yok edilmiştir. Yarım bırakılan hedefi, yere düşürülen bayrağı alıp 2023’e götürmeyi hatırlamamız gereken gündür. Bu kavramların arkasına sığınanlara kimse prim vermesin. Atatürk’ün mirası bankayı, iştiraklerini malum medyanın holdinglerine onda bir fiyatına satanlar Atatürkçü müydü? Bak bu ülkede gazeteciler var, sesleniyorum, yazsanıza. Bunlar kaçtan alındı, kaça satıldı yazsanıza. N'oldu, 10 Kasım’da çok mu ağladınız, çok mu üzüldünüz, yazamaz hale mi geldiniz? Yoksa arkasından tanıdıklarınız mı çıktı? Tekrar ediyorum terbiye sınırları içinde güzel güzel konuşuyoruz, her şeyi sorguluyoruz...” 12.01.2016 tarihli bölümünde geçen diyaloglarda; “...TRT Genel Müdürünün gidip de odasında Atatürk’e hakaret ettiniz diye olmayan bir kavgayı çıkartıp bu tartışma üzerinden prim yapmaya çalışanlara da buradan ben sesleneyim. Bu ülkede Gazi Mustafa Kemal’in bıraktığı bankadan kimlere kredi verdiniz? Üretenlere mi verdiniz, yoksa üretmemek üzerine yabancılara söz verenlere mi kredi verdiniz? O bankadan Almanya şubelerinden hangi medya baronlarına ne kadar kredi verdiniz? Lütfen TRT Genel Müdürüne gidip de hakaret ederken, bakın Şenol Göka'yı ben TRT’nin haricinde de tanırım. Adam gibi adamdır. Aslan gibidir, devletine milletine sonuna kadar bağlıdır. Ben soruyorum Gazi Mustafa Kemal’in bıraktığı bankadan hangi medya baronlarına, devlete millete silah çeken hangi medya baronlarına ne kadar kredi verildi? Rakamları siz mi açıklarsınız? Ben mi açıklarım? Almanya şubesinden hangi medya baronları ne kadar kredi aldı? Hangi ihalelerden hangi şirketler alındı, sonra hangi paylar, hangi medya baronlarına onda bir bedelle satıldı? Sonra holdingler o payları yabancılara nasıl 65 kata kadar varan fiyatlarla sattılar? 10 liraya sattığınız bankayı nasıl 130 lira yapıp yabancılara sattılar?- ...Gazi Mustafa Kemal hepimizindir. Sizin parti tabelanızın bir amblemi değildir. Gazi Mustafa Kemal’in arkasına sığınıp bankacılık yapamazsınız. Gazi Mustafa Kemal’in arkasına sığınıp onun bıraktığı bankacılık mirasıyla, devlete millete silah çeken medyayı fonlayamazsınız...” 19.01.2016 tarihli bölümünde geçen diyaloglarda; “...Bir şey daha söyleyeceğim izin verirseniz Hasan Bey... Çok kısa bir şey ekleyeceğim. O banka Hintli Müslümanların gönderdiği parayla kuruldu. Ve o banka bu devletin bu milletin bankası. Partinin banka içinde organik bir bağı olamaz. Ve bu konuşmadan sonra Cumhurbaşkanına hakaret, devlete hakaret, millete hakaret, ümmete hakaret, maneviyata hakaretten sonra o bankanın acilen millete iade edilmesi gerekiyor. Çok açık söylüyorum. Bir partinin bankası olamaz. Acilen gerekli düzenleme yapılarak bu bankanın bir kamu bankası haline getirilmesi gerekiyor. Hepimizin bankası, hepimizin. Gazi Mustafa Kemal'in mirası benim mirasım, senin mirasın değil. Bana kaldı o, vatandaşa kaldı. İşin en acı tarafı, bugün Türkiye'de devlete, millete dil uzatan medya baronlarının hepsi bu banka tarafından fonlanarak bu hale getirildi. Hepsinin belgesi benim elimde var. Almanya şubelerinden verilen krediler, Petrol Ofisi'ndeki ortaklık, Dışbank'ın satışı, arkasından gelişenler. Her şeyin belgesi kuruşu kuruşuna var. Bu banka acilen bu millete iade edilmek zorundadır. Cumhurbaşkanına, arkasındaki 16 devleti simgeleyen forsuna, bu millete, bu devlete, halkın seçip de oturttuğu bir isme, bir makama, halkın oluşturduğu bir seçilmiş Cumhurbaşkanlığı makamına bu kadar fütursuzca, kendini kaybetmişçesine saldırabiliyorsan, çok açık söyleyeyim, ben senin ipinin dışarda olduğunu düşünürüm. Ve böyle bir ortamda o bankanın senin organik kontrolünde olması mümkün değil. Halkın malıdır, halka acilen iade edilmelidir.-…Şimdi Hasan Bey demin bahsettiğimiz konuyla ilgili birçok mail geliyor. Ben fikrimin arkasındayım, her zaman da söylüyorum, halkın malı olan bu banka acilen halka iade edilmelidir. Çok net ve açık. Biraz önce bak bir şey söyledim, dedim ki bu bankanın son 20-30 yılda fonladığı, ortaya çıkardığı medya baronları Türkiye'de aynı operasyonları yönetiyorlar. Bak Akşam Gazetesi'nin internet sitesinden, 'CNN Türk'ten skandal yayın' diyor. Böyle şeyleri göstermek gerekmiyor, ama göstermek zorundayız. Herkes görebilir. Hemen altından bu haber taşınıyor ve aynen şöyle yazılmış, Sayın Cumhurbaşkanımızın yargıya başvurmasıyla ilgili olarak aynen şöyle bakın, 'diktatör yargıda' diye başlık atmış televizyon kanalı CNN Türk ve bu haberi Sayın Cumhurbaşkanımızın bu hakaretleri yargıya taşımasını, 'diktatör yargıda' diye, külliyenin kapısından çıkarken bir fotoğraf eşliğinde, eski bir fotoğraf ekrana veriyor. Şimdi bakın o kadar organik bağlar, birbirine bağlı oldukları açık ki. Yani bu yayını yapan medya grubunun o bankadan aldığı krediler, o bankayla aldığı sattığı banka. 100 liraya aldığı bankayı 1.300 liraya satıyor. Yine aynı şekilde Petrol Ofisi operasyonları. Bunlar dosyalar açıldığı zaman inanılmaz skandallar ortaya çıkacak. Yani Cumhurbaşkanına, halkın seçtiği, yüzde 52 ile seçtiği Cumhurbaşkanına hakareti bir kongre konuşması yapmak bir tesadüf değil. Bunların hepsi aynı şebekenin parçaları olarak karşımıza çıkıyor.- Aynı kümesin tavukları.- Aynı kümesin. Bakın beni öldürebilirler. Ben yine de bildiğim her şeyi yazdım, not ettim. Onlar mutlaka açıklanır. Ama bu konularla ilgili inanılmaz şeyler ortaya çıkacak. Nasıl içerdeki bu şebeke oluşturuldu? Nasıl bu finans kaynakları sağlandı? Nasıl bunlar aktı? Dolayısıyla bu devletin savcıları dosyaları açtığı zaman, bu devletin yargısı bu dosyaları açtığı zaman Cumhurbaşkanına hakaretin sadece görünen, suyun üzerindeki mantar olduğunu göreceksiniz. Altında inanılmaz bir şebeke var” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Bilindiği üzere, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “ifade özgürlüğü” başlıklı 10'uncu maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir.
Anayasa’nın 25'inci maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26'ncı maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın hürriyeti” başlıklı 28'inci maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3'üncü maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir. Bununla birlikte İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, Anayasa ve Basın Kanunu’nda ifade özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkan basın özgürlüğünün kullanımına ve sınırlamasına yönelik belirli düzenlemelerin olduğu da unutulmamalıdır.
Yukarıda ayrıntılı olarak ifade edildiği üzere, basın özgürlüğü anayasanın 28’inci maddesiyle güvence altına alınmış, buna getirilecek kısıtlamalar belirli koşullara bağlanmıştır. Anayasanın 28’inci maddesinde düzenlenen basın özgürlüğünün amacı, kamuoyunun ilgisini toplayan olaylarda toplumun bilgi sahibi olmasını, aydınlatılmasını sağlamak ve kamuoyu oluşturmaktır. Basına tanınan bu özgürlüğün en önemli unsurlarından biri “haber alma ve verme hakkı”dır.
Anayasa ve Basın Kanunu yanısıra, uluslararası hukuk metinlerinde de ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı, bu bağlamda gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarında gerekse Yargıtay kararlarında ifade özgürlüğünün temel alındığı bilinmektedir.
Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2007/7-28 E. ve 2007/34 K. sayılı kararı ile; “demokratik toplumlarda basının önemini vurguladıktan sonra, “Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır. Temelini Anayasa’nın 28'inci vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Yasasının 3'üncü maddesinde düzenlenen bu haklar, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturur.”,
Yine, Yargıtay 8'inci Ceza Dairesi 2009/7316 E., 2012/17738 K. nolu kararı ile; “İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun esaslı temellerinden birini oluşturup, toplumun ilerlemesi ve her bir bireyin gelişimi için temel koşullardan biridir. İfade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan "haber" ve "düşünceler" için değil, fakat aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olamaz. Sözleşme'nin 10'uncu maddesinde belirtildiği üzere, bu özgürlüğün istisnaları vardır; ancak bu istisnalar dar yorumlanmalıdır (23.09.1994 tarihli Jersild - Danimarka kararı; 21.01.1999 tarihli Janowski-Polonya kararı; 25.11.1999 tarihli Nilsen ve Johnsen-Norveç kararı; 25.07.2001 tarihli Perna-İtalya kararı).” şeklinde karar verilmiştir.
Diğer yandan, kamuya mal olan ve kamunun gündeminde olan kişilerle ilgili kamu yararı güden tartışmalarda eleştiri sınırlarının geniş olarak ele alınması gerektiği hususu AİHM içtihatları ile de sabittir. Örneğin; Arztekammer Für Wien ve Dorner –Avusturya Başvuru No: 8895/10 numaralı dava kapsamında, mahkeme büyük ve halka açık şirketlerin kaçınılmaz bir şekilde ve bilerek kendi şirket faaliyetlerini yakın takibe açık tuttuklarını ve bu tür şirketlerin kabul edilebilir eleştiri sınırlarının daha geniş olduğunu belirtmektedir.
Bu çerçevede, yukarıda deşifreleri yer alan bahse konu yayınların 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (c), (ç) ve (ı) bentleri kapsamında, şikayete konu her bent için tüm şikayet unsurlarını içerecek şekilde her bir yayın için ayrı ayrı incelenmesi neticesinde;
1-6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi yönünden; her ne kadar programda, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun ve 6362 sayılı Sermaya Piyasası Kanunu'nun bulunduğu çeşitli düzenlemelere aykırılık teşkil ettiği iddia edilmiş ise de; bu düzenlemelerin ihlal edilip edilmediği hususunda karar verme mercileri şikayete konu olan söylemlere ilişkin düzenlemeleri denetleyip inceleyecek olan kurum ve kuruluş olup, bu konunun Üst Kurul'un görev ve yetki sınırları içinde olmadığı, programda, ifade özgürlüğünü açıklayan düzenlemeler çerçevesinde fikirlerinin beyan edildiği, dolayısıyla bir duruma karşı taraf tutar nitelikte söylemlerde bulunmadığı, bu bağlamda yayında kullanılan ifadelerin, 6112 sayılı Kanun'un 8’ inci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi hükmüne aykırılık teşkil etmediği,
2-6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi yönünden; banka ve banka tarafından yapılan işlemler hakkında fikir beyan edildiği, programlarda yapılan tespitlerin, yorumların ve fikir beyanlarının ifade özgürlüğünün bir gereği olarak basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, bu ifadelerin özel hayatın gizliği konusunda bir husus barındırmadığı, yapılan konuşmalarda üslubun zaman zaman sertleştiği görülse de programın bütününe bakıldığında bu söylemlerin bankanın yaptığı işlemler hakkında eleştirel tarzda söylemler olduğu ve yayında kullanılan bu söylemlerin eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içermediği, bu nedenle 6112 sayılı Kanun'un 8’nci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi hükmüne aykırılık teşkil etmediği,
3-6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendi yönünden; yapılan yorum ve değerlendirmelerin toplumda özgürce kanaat oluşumunu engelleyemeye yönelik konuşmalar olarak değerlendirilmediği, halka açık bir şirket/bankayla ilgili olarak getirilebilecek eleştiri sınırının daha geniş olabileceği, yayında dile getirilmiş olan ifadelerin yayınlanmasında ve öğrenilmesinde kamu menfaati bulunduğu, kamuoyunun bilgi edinme hakkı kapsamında bir değerlendirme yapıldığında, bahse konu yayınların kamuoyunu bilgilendirme amacına yöneldiği, dolayısıyla 6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendi hükmüne aykırılık teşkil etmediği,
Kanaatine varılmıştır.
Bu nedenlerle mezkur yayınlarda, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (c), (ç) ve (ı) bentlerinin ihlal edilmediğine ve herhangi bir idari yaptırım uygulanmasına yer olmadığına,
Üst Kurul Üyesi İlhan TAŞCI’nın karşı oyu ve oy çokluğuyla karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 27.02.2019 gün 10 sayılı toplantıda aldığı 35 no.lu karara karşı oy yazısı.
İlhan TAŞCI Şerhidir.